İnsan, bir me'sut zâlim, insan bir mağrur cahil; Tekne kırık, su azgın ve kayıplarda sahil... Necip Fazıl Kısakürek
12 Ocak 2015 Pazartesi
11 Ocak 2015 Pazar
Peyami Safa- Biz İnsanlar Romanının Tahlili
ÖTÜKEN YAYINEVİ
|
BİZ İNSANLAR
|
PEYAMİ SAFA
|
HAZIRLAYAN:MELEK
DÖNMEZ
|
BİZ İNSANLAR
Roman
yedi bölümden oluşuyor. Her bölüm kendi arasında kısımlara ayrılmıştır.Roman
Mütareke yıllarında yazılmıştır.Romanın ilk bölümünde hastane ve hasta
psikolojisi ve tentürdüyot kokusu okuyucuya hissettiriliyor.İkinci bölümden
itibaren romanın gerçek kahramanları ve yaşanan olaylar antılmaya
başlanıyor.Romanda önce sonuç bölümünden anlatılamaya başlanılmış ve sonra
olayların başına doğru gidilmiştir.
Biz
İnsan ferdin değil yanlış batılılaşmaya
giden bir sınıfın romanıdır.Ama karakterler üzerinden aynı fikirde olan sınıf
eleştirilmiştir.Zengin muhite ait fakat okumamış olan Vedia ile muallim , fakir
bir meclise mensup olan Orhan üzerinden Batı-Doğu çatışmasını yaşayan bir
toplumun kimlik kazanma mücadelesini analatan bir romandır.
-ÖZET-
Orhan
hastanede kendini toplamaya çalışır.Vedia ağır hastadır, menenjit geçiriyordur.Kendinden
geçmiş bir şekilde gözetim altındayken iki şeyi sayıklar “çantam
,defterim…”Orhan bu zaman sürecinde Vedia’ya sadakatle refakat eder, Orha’ın da
destekçisi Necati’dir.Bir gün Boğaziçi’nden vapurla gelen yolcular yerde bir
kızın yattığını görüp acil hastaneye yetiştirirler.İçlerinde Vedia’yı uzaktan
tanıyan bir kişi aracılığıyla Orhan’a ulaşılır.Sertabip durumun kritikliğini
izah eder ve geçirilecek yirmi dört saatin ciddiyetinden bahseder.Bu zaman
zarfında Orhan geçirdikleri üç buçuk yılın muhasebesini yapmaya başlar.Orhan
Vedia’yı Mütarekenin ikinci senesi bir kış günü tanımıştır.Orhan Boğaziçi’nde
hususi bir lisenin baş muallimidir.Bir gün teneffüs saatinde birden kürsü de
unuttuğu tespihi hatırlar ve sınıftan onu alıp çıktığında dışarıda bir kargaşa
olduğunu görür.Öğrencisi Tahsin, diğer öğrencisi Cemil’in “Eşek Türk”
hakaretine karşılık yerden aldığı taşı direk Cemil’in başına isabet
ettirir.Cemil kanlar içinde alelacele ailesine götürülürken bu çocuğa bu
bilinci veren aileyi Orhan zihninde tenkid
eder.Böyle bir durum karşısında bir özür veya rencide olmuşluk beklerken
,annesi Samiye Hanım evladını haklı çıkarır ve Türk bir aile olmasına rağmen
Türklere ağır bir şekilde hakaret eder ”haydut, eşkıya,eşek…”bunun üzerine
mütessir olan Orhan buna tahammül edemez çünkü bu hakaret bütün bir millete ve
bu ruhun tarihine gelmiştir.Bununla birlikte Tahsin’i savunur.Müdür’e ve meslektaşı Celal’e ve hem
fikir olmayan diğer meslektaşlarına karşı durur.Fikirlerini özgürce söylemek
için istifasını verir.Görevinden ayrılırken Müdür’e “Eşek Türk” hakaretinin
altında ezilen tarih bilincini ve milli ruhun mesajını iddalı bir şekilde izah
edr ve ona haddini bildirir.Tahsin’i koruyup kollaması, arkadaşlarına emanet
etmesi, diğer öğretmen arkadaşlarıyla bu meseleyi ince eleyip sık dokuyarak
tartışması herkesin herkesin gönlünde taht kurmasına vesile olur.Orhan yoksul
bir yaşantıta atılır, cebinde çok fazla parası kalmamıştır ve kışın ortasında
sağlam olmayan bir evde ölüm kalım mücadelesi verir.Kar yağıyordur ve acele
Çemberlitaş’taki evinden yokuşun sonundaki kahvehaneye ısınmak için giderken
yolda donma tehlikesi geçirir.Mağdurdur aklına hemen ailesi gelir.Evini ve
ailesini ideolojileri uğruna terk etmiştir.Hemen amcasına telgraf çeker cevabın
gelmesinden yana pek de umudu olmadığı için muallim arkadaşı Necati gelir hemen
aklına Fatih tramvayına atlayıp onun yanına gider.Necati duyarlı bir
gençtir.Evinde Orhan’a yatacak yer verir.Bunun yanında bir de ona iş bulmuştur.Necati
ile bir gün yolda karşılaştıkları Necati’nin arkadaşı ve komşusu olan
Süleyman’ın tercümanlık teklifiyle Orhan yakından ilgilenir.Süleyman’ı yakından
tanımak için Valide Kıraathanesine giderler.Onun ülkeye ve dünyaya ait
görüşlerini kendi görüşlerine yakın görür.Süleyman”Benim için ‘sınıf var milliyet yoktur.Zahirde ‘milli’görünen
bütün antagonizmler hakikatte sınıf kavgasıdır.Benim için tarihi materyalizm
önemlidir”düşüncesi Orhan’ı ona yakınlaştırır.Orhan’ın geçmişini düşünmesine
sevk eder.Materyalist yapısından dolayı duygulara önem vermeyişi onu kendisiyle
muhasebe yapmasına sebep olur.Hayatı boyunca babasına bile minnet etmeyen Orhan
ihtiyacından dolayı Necati’nin evinde kalması ona ‘minnet’ duygusunu
aşılar.Karakterine ters bir duygudur bu.
Bir
gün Orhan Necati ile Beyoğlu’nda bir pastanede otururken garip hareketler
sergileyen bir kız Necati’nin dikkatini çeker ve O ve Orhan’ı uyarır.Bu kişi
Cemil yaralandığında yalı da gördüğü Vedia Hanım’dır.Madam Sofi ile birlikte
oturan Vedia likör çerler ve Orhan’ı da davet ederler tam bu sırada aynı masada
otururken iki zabit masadakileri umumi
bir yerde açık bir şekilde likör içtikleri için tutklayacalarını söyler.Vedia
çok korkar Orhan ona uzaklaşmasını söyler.Zabit Orhan ve arkadaşını hakaretler
ederek nezarete götürür.Nezaret de kaba davranışlar ve hakaretler sürerken telefon çalar, telefona bakan ve bağırmaya
devam eden zabit merkez memurun uyarısıyla susar.Çünkü muhterem bir aileye
mensup olan hanımefendilere karşı nezaketsizlikten dolayı ikinci şube , itilaf
zabıtasından uyarı gelir.Merkez memuru anında kibarlaşır ,Orhan’ı ve Necati’yi
serbest bırakırlar.Bu asayişsizlik ve adaletsizlik Orhan için ikinci darbe
olur.Bu olaydan mütevellit medeniyet softalarıyla ,İslamiyet softalarının aynı
çember içinde olup da farklı yönlere doğru hareket etmelerini uzun uzun
eleştirir.
Orhan
bir gün Aksaray’daki mektepten Eminönü’ne tramvayla gelir.Tramvaydan indiğinde
Vedia ile karşılaşır.vedia Orhan ile konuşmaya çalışır.Ona pastanedeki durum
için teşekkür eder ve onu yalısına davet eder.Orhan hediyesini de alıp bu
davete icabet eder.Davette Vedia’nın yengesi Samiye Hanım,Rüştü Bey,Bahri
Bey,Safiye Hanım ,Ali Haydar Bey,Besi Teyze ve Madam Sofi ile tanışır.Bunların
içinde kendisine en samimi olan kişi ise Bahri Bey’dirDar yakalı üniforması
içinde resmi hareketlerde bulunan Bahri Bey,mavi gözlü sarı saçlı bir
zabittir.Yabancı dil üzerine tartışma başlatan Besi Teyze ve Ali Haydar
arasında geçen gergin dakikalar
karşılıklı grup oluşturmaya neden olmuştur.Aklını dil bilmesede
kullananlar, dil bilip bunu sadece papğan gibi tekrarlamaktan öteye gitmeyen ve
aklını ziyadesiyle kullanamayanlar…Bu gergin dakikalar Vedia’nın tadını
kaçırır.Rüştü’nün arkasını dönüp ourması ayakta boy gösterme çabaları Orhan’ın
antipatisini kazanır.Bahri Cemil’e taş atan Tahsin’den yana olduğunu belirterek
Orhan’a Tahsin’in ailesi hakkında bilgi verir ve asil davranışından dolayı
tebrik eder.Samiye Hanım’ın yabancılarla ziyafetlerde olmasının çevreleri
tarafından yadırgandığını Fransız bayrağıastığı için ona herkesin düşman
olduğunuzun uzun anlatır.Tahsin’in babası Mustafa bu yalının
kayıkçıbaşıdır.Samiye Hanım ona her fırsatta hakaret eder”Eşek
Türk,haydut,hayvan..vb”bütün bunların ardından Samiye Hanım’ın astığı Fransız
bayrağı bardağı taşıran son damladır.Tartışırlar.Mustafa Smiye Hanım’ı iktirir
ve Samiye Hanım başını çarpar.Bunun üzerine Samiye Mustafa’yı hapse
attırır.Mustafa altı ay hapis yatar.Mustafa onu öldürmek için intikam ateşiyle
yanar ve bundan dolayı Samiye Hanım çok korkmaktadr.Tahsin konusun da mektebin
hayranlığını kazanan Orhan, Mustafa’nın
da takdirini kazanmıştır.Orhan’dan Mustafa’yı ikna etmesi istenir, vazgeçmesi
için.Orhan aklına oturmayan işlerde
bulunmayan materyalist birisi olduğu için bunu umursamaz.Ona göre bu durumda
intikam alınmalıdır.İkinci bir yemek davetinde daha bir araya gelen Orhan bu
sefer ilk defa balkonda Vedia ile baş başa kalabilme fırsatını yakalar.Orhan
materyalisttir madde önemlidir onun için.Vedia duyguları ile hareket eder ,onun
için gizemin olayların sebep sonuç ilişkisi önemlidir.Vedia bu yönüyle Orhan’ı
etkiler.Mesela ansızın atılan bir taşla tanışmalarının gizemine değinir.Yavaş
yavaş his dünyası oluşmaya başlayan Orhan da Vedia’ya karşı sempati oluşur.Oysa
Orhan bu yaşına kadar kimseyi sevmemiştir.Başka bir yemek ziyafetinde tekrar
bir arya gelirler yalı da, bu ziyafet diğerlerinden çok daha şaşalıdır.Fakat
Orhan ve Bahri çok sıkıldıkları bir anda Bahri ,Orhan’a kütüphaneyi göstermek
bahanesiyle onu dışarı bahçeye çıkarır.Bahri ay ışığının altında ona, Vedia’ya
olanümitsiz ilgisinden ve hayatının serzenişlerinden bahseder meyusane
bahseder.Kanser ve verem olmuş bir hayatın içinde çıkmazlarda boğuştuğunu , en
büyük hayal kırıklığının ise Vedia olduğunu söyler.Vedia bataklıktır.Orhan’ın
da ona karşı ilgisini fark ettiği için onu uyarır “Bu bataklığa girme yolsa
sonun hüsran olur.” Veda sözcüklerinden sonra gözünden yaşalar akıtarak taş
duvarların ardından demir parmaklıklardan hızlıca çıkıp gider.Bunun ardından sabah gazetede Bahri’nin
intihar haberini öğrenir.Vedia’ya söyler ve onun bu haber karşısındaki
tepkisizliğine şok olur.Onun bulanık ruh
halinin farkına varır.Ona yakınlaştığı
anda ondan tiksinerek ondan uzaklaşır.Bu kalbinden duygularından
kaçıştır.Necati onu sevebileceğini telkin eder.Bundan sonra Orhan hayatı
akışına bırakarak yaşamaya çalışır.Bir gün yürüyüşe çıktıklarında Orhan
Vedia’yı öper Vedia kollarında bayılır.Bu sefer tekrar mesafe koyar araya
Orhan.Bu sefer Elazığ’da Orhan’ın yengesinden telgraf gelir.Amcası vefat
etmiştir, yüklü bir miras bırakmıştır Orhan bu işlerle uğraşmak için Elazığ’a gidecektir.Bu
sırada Rüştü’nün Vedia’ya talip olduğunu İclal’den öğrenir.Vedia ile açık açık
konuşarak evlilik konusunda fikirlerini öğrenmeye çalışır.Vedia için iki tip
erkek vardır: koca olacak erkek ve aşık olunacak erkek.İkisi de birbirlerini
sever ama evlenmekten çekinirler.Orhan Elazığ’a gittiğinde her şey değişmeye
başlar.Rüştü ile yakınlaşır Vedia.Orhan’dan da vazgeçmez.Miras’a konan Orhan’nın değişimi
Vedia’yı ürkütür, esir oluyor zanneder. Sevip de ne yapacağını bilememe hali onu
çıkmaza iter. Rüştü’nün görünüşüne,Orhan’nın fikirlerine vurgundur. Bu sırada
Vedia’nın günden güne erimesi ve Orhan’nın kalp rahatsızlığının başlamasıyla
günler geçmeye başlar. Vedia hastaneye kaldırılır. Durumu ağırdır. Bu sırada
Orhan Vedia’nın tuttuğu günlüklerden üç buçuk yıl boyunca merak ettiği
suallerin karşılığını öğrenir. Vedia Rüştü ve Orhan’a aynı ilgi ile
davrandığını öğrenmesi onun için darbedir. Hastanede ona refkat ederken gece
aniden gelen bir kriz ile karanlıkta merdivenlerden düşerek hayatını kaybeder.
Vedia ise kritik geceyi atlatmıştır.
OLAY ÖRGÜSÜ
Roman
ruh-madde ve doğu-batı arasındaki çatışmalar üzerine kurulmuştur. Vedia ruhtur
ve hisleriyle hareket eder. Orhan maddedir, hislerine ve ruhuna yenik düşmemek
için her şeyden kaçar maddeye sığınır. En kıymet verdiklerini bile madde uğruna
terk eder. Ailesini, babasının körü körüne iman edişini terk eder. Daha sonra
mektepten hislerinin ilk sesine kulak verdiği için kaçar. Fakat ihtiyaçlarının
sesine kulak verdiği anda minnet duygusu hakim olmaya başlar. Tahsin’in Cemil’e
attığı taş maddedir. Batı’nın Doğu’yu hor görmesine atılan bir taştır bu. Dalga
dalga en küçük halkadan en büyüğe kadar halkalanma görülür bu taşın etrafında.
Yanlış batılılaşan zihniyetlere atılır aslında taş. Bahri hisleriyle hareket
ettiği için ölüme mahkum olur. Kendi kendini vurur. Rüştü Avrupa’nın görünüşünü
aldığı için şık ve zariftir. Fakat düşünce olarak içi boş bir zarifliktir onun
duruşu. Orhan ise giyinmesini bilmeyen fakir görünümlü bir insandır, fikirleriyle
etrafında saygı görür. Devlet çalışanları minnet duyulması gereken kişiler
olarak çıkar karşımıza. Minnet duyulmadığı anda kovuluş vardır. Doktor hakim
edasıyla hastalarına muamele eder, umursamazdır. Mektebin müdürü Selahaddin Bey
cebine girecek birkaç kuruş için her türlü usulsüzlüğe razıdır. Merkez memuru
Ayıboğan İbrahim sert dediğim dedik itiraz kabul etmeyen bir kişidir, haklı
olmak için haklıdır. Devlet memurları tıpkı İstanbul hükümeti gibi çöküşe giden
kişilerdir. Samiye Hanım ise yanlış batılılaşmanın bayraklaşmış ismidir
romanda. Yüzeysel batıcıdır. Batı’nın ziyafetlerini zevkini giyimlerini ele
almaktan başka bir derinliği yoktur. Orhan’ın içtiği sigara her şeyi yakmak
isteyişi bir nefeste içinde bulunduğu durumdan çıkmak isteyişinden dolayıdır.
Orhan’ın çıktığı yokuş içinde bulunduğu durumda zorlukla ilerlemesini gösterir.
ŞAHIS KADROSU
Orhan Bey:
Muallimdir. Materyalist
kimliğinin altında şekillenen hayat görüşü onun nerede durması gerektiğini
gösterir. Mutahassıp bir ailenin evladı olan Orhan babasının her şeye iman
edip, sorgulamadan kabul etmesi onda hayata ve ailesine, dinine sorgulayarak
bakmasına neden olmuştur. Bu çerçevede önce dininden yavaş yavaş uzaklaşırken
sonra babasından uzaklaşır. Mesleğini de babasının istekleri dışında, uzaklaşma
neticesinde seçer. Orhan realist görüşlü bir insandır. Mantığına uydurmadığı
hiçbir gerçeğin arkasından gitmez. Sonucu ne olursa olsun önemli olan ona,
doğru olmasıdır. Bu uğurda muallimlik yaptığı mektepten bile ayrılmıştır.
Fikirleri istikrarlı ve yeniliğe açıktır. Sabit düşüncelerden ziyade doğru olan
düşüncelerin arkasından gider. Görünüş olarak “geniş ve yuvarlak alın, yuvarlak
ve muntazam çene, ince dudaklı, zeki ağız, karakterli bir burun, küçük ve az
kirpikli gözler, mat bir ten, sık ve gür siyah saçlar” diye tarif eder Vedia.
Fakir üstüne başına özen göstermeyen biridir. Onun yalı çevresinde en çok
soyutlanmasının altında ise bu görünüşü vardır. Kabul edilmesinde ise
fikirlerini olgunluğu önemlidir. Batılı züppe tarzı yoktur. Geleneksel bir
yaşama biçimi mevcut. Memur olmasından dolayı gündüz çalışır akşam ise sosyal
hayatını yaşar.
Vedia Hanım:
Koyu sarı saçları, yeşilimsi gri
gözleri olan bir ev kızıdır. Piyano çalar, roman okur. Mektebe gitmemiştir.
Annesi ve babası çok küçükken vefat edince amcası Halim ve Samiye Hanımın
yanında kalır. Onları kızı gibi burada yaşamını devam ettirir. Çok hassas, en
küçük ayrıntılarda dahi çabuk etkilenen bir kızdır.(syf 191) “…önüne baktığı
zaman fena düşünür. Söylenen şeye taraftar değildir. Sıkılır. Bazen bunu
gizlemek için ya bahsi değiştirmeyi çalışır ya bir şarkı mırıldanır yahut da
yerinden kalkar. “Mesela Samiye Hanım ona “Vedia…” diye hafif yüksek sesle
çağırsa bu onun hastalık sebebidir. Aynı zamanda ölüm karşısında soğuk
kanlılığını koruyacak kadar da hayata karşı tepkisizdir. Bahri’nin ölümünde
normal bir şeymiş gibi tepki vermeden kalması onun ifrat-tefrit noktalarında
dolaştığını gösterir. Romanda üç türlü Vedia vardır:
-
Küçük şeyler karşısında çok hassaslaşan bir tip
-
Büyük olaylarda tepkisiz bir tip
-
Bütün bu durumlar karşısında kendine hayret eden
bir tip
Çelişkiler içindedir her zaman
onun için fal ve hisler önemlidir. Bir rüzgarın aniden çıkıp kapıyı çarptırması
yaşanılacak olayın habercisidir ona göre.Mesela yalının balkonunda sandalları
saymasının altındaki anlam;
“Hayatım bu
sene içinde fazla hareketli geçecek.Otuz dörde kadar saydığım zaman sağdan bir
kayık geldi dedim ya…Senemin ilk üçte biri mesut geçecek…Hayır,hayır…Üçte
birinden sonrası, üçte ikinin sonuna kadar mesut geçecek,fakat yeni seneme
doğru tekrar düzelecek.” (syf:185)
Necati Bey:
Edebiyat
muallimidir.Orhan’ın en yakın arkadaşıdır.Materyalisttir fakat Orhan kadar
sorgulayıcı ve idealist değil.İdeolojik kimliğe Orhan kadar
kavuşmamışdır.Orhan’ın hep zor durumlarda kurtarıcısıdır.Necati;kelime anlamı
olarak “kurtarıcı”demektir.Orhan her zor durumda Necati’ye doğru koşar.Necati
onu açlıktan, işsizlikten,psikolojik buhranlarından kurtarmaya çalışır.
Bahri Bey:
Bahri
Vedia’nın kuzenidir.Sarı saçları ve ince pembe teni Vedia’ya benzer.Mavi
gözleri ve maşa ile kıvrılmış havası veren saçları vardır.Zabittir ve dar
yakalı üniforması içinde dimdik durur.Bu gururlu ve kibirli bir
duruştur.Saçları ve teni Vedia’yı andırdığı halde karakteri onun tam
zıddıdır.Zabit üniformasının içinde rahatsızdır.Ketum ve gururlu duruşunun
altında sıkıntılı bir kişiliğinin olduğu görülür.Bahri ikide bir sıkan
yakalısıyla oynayarak ,sıkıldığı hayatını,huzursuzluğunu gözler önüne serer.Onu
çaresizliğe ve karamsarlığa iten üç unsur vardır:
-Ankara’ya
gitmek ister fakat annesi müsaade etmez,kahrolur,
-Çok sevdiği
kız kardeşi kanser ve veremdir, onun hastalığı karşısında çaresizdir,
-Vedia’yı çok
sever bu da karşılıksız bir aşktır,bu ona son darbe olur.
Bütün bu
ümitsizlik içinde içine kapanır,hayat onu sıkar bunun göstergeside yakalığı ve
disiplin içinde olduğu kıyafetidir.Ağır,psikolojik buhranlardan dolayı intihar
eder.
Samiye Hanım:
Uzun boylu,
yüzü öfkelerle dolu ,sinirli olduğunu bir bakışla hissettiren ,kırkını geçkin
bir kadın.Batı hayranıdır.Eşi Halim Bey’in Türklere olan kini ve Fransız,İngiliz
gibi birçok yabancı dostlarının olması,onlarla aynı meclis de bulunmasına neden
olmuştur.Böylece Türklerden uzak yabancılara dosttur.Onlarla aynı ortamlarda
dura dura aynı fikri savunan Samiye Hanım Türklere karşı,kendisi de Türk olduğu
halde,kin gütmeye,hakaretler etmeye başlamışdır.Bu yönüyle çevresi tarafından
dışlanan, yalının civar esnafları
tarafında hor görülen bir kişidir.Evine bir ziyafet için astığı Fransız bayrağı
yabancılaşmanın son noktasıdır.Para, zevk,eğlence kadınıdır.Batılılık sadece
dış görünüşünde kalmışdır,fikir ve görüşleri yönünden pasiftir.
Rüştü Bey:
Düzgün giyinimli
Avrupanın fiziksel özelliklerini taşıyan,Avrupalı gibi yaşayan bir tiptir.Hayat
onun için düşünülecek bir olgu değildir.Onun için önemli olan kumar
“poker”ziyafetler,eğlenmek,kadınlardır.Tam bir züppe tipidir.Anlık hevesleri
ile yaşar. Avrupa da Ekonomi okumuştur fakat bu özelliği açıkça
görülmez.Vedia’ya ilgi duyar fakat bu da gelip geçici bir heves gibidir.Vedia
onu vitrinlerde duran cansız manjenlere benzetir sadece izlenilecek bir
tiptir(syf355)Vedia Rüstü ve Orhan’ı şöyle değerlendirir:”Rüştüye baktığım
zaman,Orhan’ı dinlediğim zamn zevk alıyorum.Biri gözlerimin biri de
kulaklarımın sevgilisi” der.
Necati Orhan’a
“sen daha karışıksın,Rüştü daha net.Mizaç itibariyle hayat hadiselerine daha
sade ve makul zihin şemaları içinde görür kadına rahatlık verir.”der(syf290)
Rüştü sadece
dış görünüş olarak yakışıklıdır.Tıpkı Fatih-Harbiye romanındaki Macit gibi
bakımlı,temiz giyimli beyefendi.Fakat içi boş fikirleri olmayan tipler.
Ali Haydar:
Geniş rahat
bir insandır.Gevşek,laubali,sıkıya gelmeyen bir ruhu vardır.Bahri’nin tam tersi
bir tip.Vedia’ya ilgi duyar fakat bu ilgisi karşılık bulamayınca heves olarak
kalır.Ali Haydar hep birilerinin,bir şeylerin taklidini yapar, bu yönüyle
tanınır.Vedia’ların uzaktan akrabasıdır.Gazetelerde bazı tercümeleri vardır.
Madam Sofi:
Fransız
kimlikli bir dadıdır.Samiye Hanımların yalısının akıl hocasıdır.Yalı ile ilgili
problemler hep ona danışılır.Evdeki düzeni, asayişi sağlar.Çocuklara dadılık,
Samiye Hanım’a arkadaşlık yapar.Yalı da sesini çok fazla duymadığımız fakat
ketum hareketlerinin altında kendini ziyadesiyle hissettiren bir kişidir.Orhan
ve Necati’nin nezaretten kurtulmasında onun parmağı vardır.Fransız yüksek
mertebeden kişilerle dialoğu vardır.Yalı da Samiye Hanım’a ve diğerlerine en
çok sözünü geçiren bir tiptir.
Besi Teyze:
Samiye
Hamnımların uzaktan akrabasıdır.Annesi İngilizdir, kendisi bir Fransız
tüccarının metresidir.Samiye’yi ve Madam Sofi’yi baştan çıkaran hep bu
kişidir.Besime roman da yılanın başı diye tarif ediliyor.Türklere karşı kini
büyüktür.Hatta Samiye’yi de Türklere karşı dolduruşa getiren Besi Teyzedir.Asıl
adı Besime olmasına rağmen kısaltarak ‘Besi’ derler.Rüştü’nün ve ailesinin
aklına Vedia’yı istemelerini koyan Besi Teyze’dir.Evine Fransız bayrağı
asılmasına kadar Samiye’yi kendi değerlerinden uzaklaştıran hep bu kişidir.
İclâl :
Yalının
hizmetçisidir.Tahsin’in babası Mustafa’yı sever onu sadakatle bekler.Yalı da en
doğru dürüst olan kişidir.Yalansız, gerçekten yanadır.Yalı da önemli olayları
birilerine önceden haber verir.Orhan’a Vedia’nın nişanlacağını ,Mustafa’nın
Samiye’yi öldürmek istediğini söyler.Romanın sonunda dağılan hayatların
ardından tek mutlu olan ,istediği hayata kavuşan tek kişidir.
Mustafa:
Köylü,
taşradan bir kişidir.Yalının kahyalığını yapmak için geldiği yalıda hep
aşağılanmıştır.Önce annesi emek verdiği bu yalıdan kovulmuş,eşi burada vefat
etmiştir.Kendisi de vazifesine devam ederken Samiye’nin hakaretlerine maruz
kalmıştır.En sonunda dayanamayan Mustafa Fransız bayrağını asan Samiye ile
tartışıp onu iktirir ve kafası yarılır Samiye’nin yalan ifadeleri yüzünden altı
ay hapis yatar.Büyük bir yemini vardır;çıktığında kesinlikle Samiye’yi
vuracaktır.Bu gölgenin altında yaşamak onu ürkütür.
Müdür
Selahaddin Bey:
Mektebin
müdürüdür.Paragöz, asayişten haberi olmayan ,usulsüz işler peşinde koşturan
,milli duyguları olmayan bir tip.
Celâl:
Muallimdir.Usulsüz
işleri seven,cebine girecek birkaç kuruşun fazlası için insanları satabilen,
üçkâğıtçı bir tip.
Sabri Efendi:
Muallimdir.Seyrek
saçlı,ince ağarmış sarı kaşları ,dinç mavi gözleri tezat oluşturur fiziksel
olarak.Şems-i Tebrizi ve Hafız gibi şahsiyetleri okuması onun Doğu’ya ilgisinin
olduğunu gösterir.Orhan’ın öğretmenlik vazifesinin yerine geçici olarak tayin
edilmiştir.Bir yerde birleşirler ki ikisi de mektep de varlıklarıyla Müdür ve
Celâl’e rahatsızlık verirler.
MEKÂN
Mekân mektep,
yalı, deniz kenarı, hastane de geçer.Roman genellikle kapalı mekânlarda geçer.Kapalı mekân ve
insanın kapalı olan görülmeyen psikolojisi arasında bir bağ kurulmaya
çalışılmıştır
Mektep,
muallimlerin ve öğrencilerin yuvasıdır.Burası tıpkı yok olan İstanbul Hükümeti
gibi memurlarınında silikleşmeye başladığı bir yerdir.Âdeta mektebin
eskimişliğini ve küf kokusunu muallimlerinin üzerinde de hissederiz.Mektebin
parkelerinin iç yağı ile temizlenmesi gibi bayıltıcı bir koku zihinlerimize
dolar.
Cebi para
dolduktan sonra başka bir şeyi önemsemeyen bir memur tiplemesi veriliyor.Tarih
muallimi Fazıl Bey tarih gibi eskiye ve karanlığa gömülmüştür.Hayvanat muallimi
altmışını geçkin Hüsnü Bey yorgun ,pili bitmiş saat gibi tekleyerek hareket
eder,hayattan bıkmıştır.Âdeta bu kişiden bahsedilirken bir hayvandan bahseder
gibi bahsedilir.Kendi haline bırakılmış, nesli tükenen, ölmek üzere olan biri
gibi anlatılır:
“Şiş kapakları
altında gözleri kapkaranlık olmuştur.Üst dudağının sarkan pos bıyıkları altında
açıldığı görünmeyen bir ağızdan peltek,yayvan,ezik bir telaffuz çıkıyordu.”(syf
65)
Boğaziçi
tarafında olan mektebin son akşamında Orhan istifasını verdikten sonra İstanbul
tarafına bakar ve Kabataş’tan öteye şehri sis arkasından yok olmuş gibi
görür.Bu artık onun için büyük bir bilinmezliğin içine doğru hareket edeceğini
gösterir.Orhan’ın son yemek çanını duyduğu mekteptebaşını kaldırıp etrafına
bakmasıyla gördükleri:
“Başını denize
doğru kaldırdı.Hafif kıvrımlı denizin suların üstünde gündüzün son ışıkları
çürüyordu.Karşı tepeler simsiyah.Uzaklarda bir vapur düdüğü ve motor
gürültüsü.Rüzgâr yok.Ümitleri ve korkuları aynı derecede teşvik eden sakin ve
karanlık bir hava düdük sesi yaklaşıyor.”(syf84)
Orhan ortada
ümit-ümitsizlik arsında kalmış,hangi yöne gideceğini bilmeyen bir yolcu
gibidir.İstifasıyla “Rüzgâr yok”onu doğru yola ulaştıracak,hareket etmesini
sağlayacak bir telaşı yoktur.Parasızdır.Gelecek günlerin açlıktan başka ne
getireceğini kestiremiyor.
Orhan
ideolojileri çakışan babasının evini cehenneme benzetir.(syf 142)
“Küçükayasofya’daki
evlerinde kapıdan girdiği vakit onu küf kokusuyla karşılayan rutubetli ve
karanlık taşlıktan en üst kata kadar o köhne binayı tıka basa dolduran
kasvet…”Orhan baba evinin tarifini bu şekilde veriyor.Orhan’ın ailesi mutassıp
bir ailedir.Babası hadis, ilim, fıkıha vukûfuyyeti olan bir
şahısdır.Sorgulamadan dini olan şeyleri kabul etmesi Orhan’ın tepkisini çeker. Orhan
inançlarını sorguladıkça babasıyla zıtlaşır.En sonunda her şeyden kaçar
evinden, ailesinden.Eski düşünceleri,İslami düşüncelere körü körüne bağlanan
ailesinin yaşadığı evde tıpkı düşünceler gibi köhnedir,küf kokar ve kasvet
verir.
Beyoğlu,
Avrupalılaşmanın simgesidir.Orhan ,Necati ile pastane de Vedia ile
tanışır.Vedia tıpkı Rus kızlarına benzer.İlk konuşma burada başlar.Ardından
likör içildiği için nezarete
götürülür.Aslında Avrupalılar gibi yaşamak, hareket etmek bir Türk için uygun
olunmadığına ve bunun bir cezasının olduğunun psikolojisi okuyucuya veriliyor.Ayrıca
Orhan miras sahibi olup zengin olduktan sonra yaptığı ilk iş Beyoğlu’nda bir
apartmana yerleşmek olur.Apartman Batılı olamanın ilk göstergesidir.Cumhuriyyet
döneminde aydın kesimin ilk yaptığı şeylerden biri de apartmana
yerleşmektir.Çünkü apartman maddenin sesidir.Burada bireysellik söz
konusudur.Yalının kalabalıklığı buralarda tekdüzeliğe düşer.
Orhan yalıya
ilk Cemil’in yaralanmasının ardından gitmiştir.İkinci olarak yemek ziyafeti
için gider.Yemek ziyafetinde hizmetçi Orhan’ı ikinci kata çıkarır.Burası bol
ışıklı,şaşalı bir salondur.Orhan burada herkese uzak bir nokta bulup
oturur.Fakat yalının Orhan’ı içine doğru çeken bir cazibesi vardır.Yalıya
gitmekten her seferinde kendini alamaz.Orhan ikinci kez yemeğe katılır bu sefer
öncekinden çok daha ışıklı ve gösterişlidir salon.Cazibesinden kendini
alamaz.Her yer kristal avize ve mumlarla donatılmışdır.Bahri Orhan’la tek
kalmak için dışarıya çıkar:
“Soluk bir ay
ışığı , uzakta kalan setler, taş merdiven, kameriye, bahçe duvarı...Orhan
bunların hiçbir yere dayanmadan boşlukta hareketsiz kaldığının vehmine
kapıldı.Sanki bir rüzgar hepsini dağıtabilirdi.”(syf 242)
“Sık ağaçlar
arasındaki dik ve dar yolu tırmandılar.”
İlk tasvirde
soyut olandan somut olana doğru bir gerçeklik vardır.Bahri hayallerinin
ışığından yavaş yavaş gerçeklere yaklaşmışdır. Bu zor ve meşakkatli bir yoldur.Tamamen gerçekle baş
başa kalınca boşluğa düşer.Çünkü idealleri, hayalleri bir anda yıkılmıştır.Bu
hareketsizlik onun sonu olur.Özellikle bu gecede ‘Ay ışığı’ Bahri’nin yüzüne
vurur.Bu gece bir sondur.Bahri’nin karanlıkta kaldığını ve onun çıkacak hiçbir
düz yolunun olmadığını mekân üzerinden bize anlatılır.Gecenin ilerleyen
saatlerinde ay üstünü kaplayan kalın buluttan çürük bir ton sızıyordur.Esmeyen
rüzgâr bir anda eser Bahri’ye yetişmeye çalışan Vedia’yı bir anda
durdurur.Karanlık bir gecede artık sona gelindiğinin vurgusudur.Tüm ümitler
bitmiştir, son ışık Ay’ı da bulutlar perdelemiştir.
Açık hava
rahatlanılacak unsur olarak görülür.Vedia bütün sıkıldığı zamanlarda yürümek
ister.Deniz kenarı ve yürümek onu rahatlatan iki unsur.”Sanki deniz benim”der(syf
361)Skin bazen coşkun ,bütün her şeyi içine gömen bazen de dışındakileri
fırtınayla mahveden sarsıntılı bir hali vardır Veda’nın.
Orhan’ın yalı
ile ilk gözüne çarpan bahçedeki tek katlı taş binanın damıdır ve arkasından
gelen setler.Bahri’nin ölümünden sonra Vedia’yı ilk öptüğünde de pencereden baktığında
ilk bu görüntüyle karşılaşır.Çünkü onun zihninden atamadığı bir taş ağırlığıyla
duran fikirleri vardır.Çevresi ve bulunduğu konum onu çevreleyen
setlerdir.Kabuğundan dışarı çıkamayan, bilinçaltından atamadığı,değişmeyen
fikirlerinin sembolizasyonudur.Orhan yalıda her yadırgadığı durum karşısında
bahçeye baktığında gördüğü ilk manzara hep bu olur.
“Karakterimiz
hayatımızın mahsulüdür.Muhiti ve yaşama tarzı değişirse her insanın huyuda değişir.”(syf280)Orhan
da yaşadığı çevreye göre değişmeye başlamışdır.Önce materyalist düşüncelerine
ruhçuluk girmişdir ve yavaş yavaş içten dışa doğru büyük bir değişim söz
konusudur.
“Senin büyün materyalist
emellerin azgın kalbinden korktuğun, ona gem vurmak istediğin içindir”der
Necati.Orhan’ın duyguları taş gibi zihnine ve kalbine oturmuşdur.Onu abluka
altına almak içinde elinden geleni yapmıştır.Aynı bahçedeki taş bina ve onu
çevreleyen setler gibi.
Orhan
Vedia’ya evlilik konusunda fikirlerini sorduğunda mekân gene açık
mekândır.”Deniz kenarına geldiler.Hava da koyu bulutlar vardı ve sert bir
rüzgâr esmeye başlamıştı.”Vedia evlilik konusunda karasız, kasvetli bir
kızdır.Aradığını hiçbir zaman bulamayacak istekleri vardır.Tıpkı rüzgârın
dalgaların yönünü saptırması ve denizi coşturması gibi Vedia’da kararsızdır.
Bir
gün deniz kenarında yürüyen Orhan ve
Vedia birbirlerine yakınlaşırlar.Bunun üzerine Orhan’ın düzensiz kalp
çarpıntıları onları birbirinden ayırır.Sigara Orhan için en önemli
unsurdur.Rahatlayacağı bütün anlarda hemen sigaraya sarılır.Bir gün Vedia’nın
isteği ile onu bir çırpıda denize fırlatır.Maddi arzusunu , manevi arzusu için
denize sonsuzluğa atar.
Vedia
”Korkuyorum.Demin bir şey oldu.Elimde idare lambası, odama doğru geliyordum.Her
taraf,pencereler filan kapalıyken nereden esti.Bir rüzgâr.Lamba söndü.Ömrümde
görmediğim siyah bir karanlıkta kaldım”Artık sona gelinmiştir.Vedia ‘Anemi’
olmuştur.Hastanede tedavi görür.Hayat onlar için biraz biraz ışığını kesmişdir.Orhan
Vedia’ya refakat ederken birden kalp çarpıntısı tutar, merdivenlerden inmeye çalışırken karanlıkta birden ayağı
kayar ve düşer, ölür.Artık Vedia gerçekten tek kalmışdır.Orhan ise hep çıkmaya
çalıştığı nefes nefese kaldığı yokuşlardan sonra bir hastanede ayağının kayarak
birden düşmesi okuyucuya verilmek istenen karanlık sonu yazar çok güzel
anlatır.
Orhan’ın
roman da üç yerde kırılma noktası vardır:
-Baba
evinde ayrılışı ve materyalist oluşu,
-
Mektepten ayrılışı ve Süleyman ile tanışması;realist ve milliyetçi ruhunun buna
bağlı ön plana çıkması,
-İstanbul’dan
miras için ayrılması aslında asıl benliğinden ve kimliğinden ayrılmasıdır.
Yazar en sonunda öz kimliğinden
bu kadar yabancılaşan ve kopan Orhan’ı karanlık içinde ölüme mahkum eder.
Romanda
bi-nevî eskiye ait olan herkes tek tek ölüme terk edilmiştir.Orhan’ın annesi ve
babası doğu zihniyetlidir ve hakikat ancak dinini benimseyen sorgulamadan kabul
eden bir toplumda neşv ü neva bulacaktır.Fakat yenilik muhakkaktır bu sebepden
mütevellid ailesi ölüme terk edilir.Zabit Bahri yalıya ait değildir ve bu
yüzden yabancılaşmaya ayak uyduramadığı ve hep hayal olanın arkasından soyut
olanın peşinden gittiği için bu karakterde ölüme lâyık görülmüştür.
“Hastanenin
ihtiyar kapıcısı, bahçenin büyük demir parmaklıklı kapısını örtüyordu.Yerdeki
taşları ayaklarıyla dağıttı ve kapıyı kapadıktan sonra avuçlarını birbirine
sürterek dinç adımlarla kulübesine yürüdü.”(syf 381) Yazar artık okuyucuya bir
medeniyetin tamamen dağıldığını yok olduğunu sembolik bir şekilde anlatır.Eski
medeniyet ayak altındaki taş gibidir azilmeye ve dağılmaya mahkumdur.Oysa
yenileşmek batılılaşmak dinçleşmek demektir.Kapıcının dinç tavırları bu
zindeliği bize anlatıyor.
Aynı
zaman da kitabın başların da (syf 87) Orhan’ın soğuk evinde yorgan ile mücadele
edip bir türlü açık yerlerini örtememesi Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan
sonra Sevr antlaşmasını psikolojisini çok iyi verir.Kabul etmek zorunda
bırakılan şartlar karşısında çaresiz savunmaya geçmek isteyişimiz, bununla
birlikte bir türlü ülkeyi müşkül durumdan kurtaramayışımızın dramını
yansıtmıştır yazar.
ZAMAN
Romanda
gerçek zaman üç buçuk yıldır.Mütareke döneminde ,Sevr anlaşmasının imzalanacağı
dönemde olaylar geçer.Romanın ilk dört bölümünde ilk üç yıl hızlı bir şekilde
geçilmiş,analtılmışdır.Orhan’ın mektep de göreve başlaması ,Tahsin’in Cemil’e
taş atmasına kadar ki beş ay orta hızda anlatılmıştır.Orhan’ın mektepten
ayrılması ve yalıda yemeğe davet edilmesine kadar ki kısım da zaman daha da
hızlanır.Romanın son üç bölümünde ise ziyafetlerle birlikte gittikçe yavaşlayan
ve en son bölümünde günü gününe yavaş akan bir zaman dilimi görürüz.Bahri’nin
öldüğü geceden sonra yazar Vedia ve Orhan hakkında yalı halkının durumları
hakkında okuyucuya detaylı bilgi vermeye başlar.Bahri’nin ölümünden Orhan’nın
mirasını almak için Elazığ’a gitmesine kadar normal bir şekilde aktarılan
zaman, Orhan’ın Elazığ dönüşüyle birlikte çok daha yavaşlar ve Vedia’nın
defterinden takip etmeye başlarız zamanı.
ANLATIM TEKNİKLERİ
Anlatıcı:
Roman da ‘O’ anlatıcının sesi
hakimdir.Karakterlerin psikolojilerini anlatırken olayların iç yüzünü
öğrenirken Tanrısal bakış açısıyla bakarız olaylara.Zaman zaman ‘ben’anlatıcıda
devreye girer.Vedia’nın günlüklerini okurken sadece Vedia’nın sesini duyarız.
Karakterler:
Roman
karakterleri nerdeyse çoğu yalınkat karakterdir.Romanın başından sonuna kadar
çok farklı bir değişim görülmez.Fakat ana karakter olan Orhan yuvarlak
karakterdir.Romanın başında tanıdığımız Orhan artık romanın sonunda çok
farklıdır.Materyalist, maddeye önem veren Orhan gittikçe hislerinin ve
duygularının esiri olur.Minnet duygusunu hissetmemek için ailesinden kaçan
Orhan ilk tavizi Necati’nin yanına sığınarak verir.Ona minnet duygusu besler.Hayatı
boyunca kimseyi sevmemişken Vedia’ya aşık olur.Hayatına duygular girmeye
başlar.
Rüştü
ise zevklerinin isteği doğrultusunda
yaşarken romanın sonlarına doğru sevebilen sevdiğini kıskanmaya başlayan bir
tip olarak çıkar.Orhan gibi çok ciddi bir değişim yaşamaz.
Vedia
romanda seçen kadın tipidir.Batılı bir hayat yaşamaya çalışır fakat bu tamamen
dış görünüş de kalır.Piyano çalar, roman okur,fakat hiç mektebe
gitmemişdir.Orhan ve Rüştü seçilecek
erkeklerdir.Orhan doğuyu temsil eder milliyet ruhunu savunmasıyla, Rüştü ise
batıyı fakat ondaki batı tamamen görünüşde kalan batıcılıkdır.Fikir ve düşünce
yapısına girmez.Orhan ise görünüşde ne kadar fakir görünse de fikirlerinde
herkesden çok daha soyludur.Öncelikle sadece Orhan’ı seçen Vedia Orhan’ın zenginleşmesi
ve kılık kıyafetine çeki düzen vermesinin ardından iki erkek arasında kararsız
kalır.İkisinin de yüzüne güler.Çünkü arada doğu-batı çekimserliği gittikçe
kaybolur.Orhan batıya her geçen gün biraz daha yakınlaşır.
Leitmotiv:
Bahri’nin
kıyafetinin dik yakalarıyla her fırsatta oynaması; onun bulunduğu ortamdan ,
kendi düşüncelerinden rahatsız olduğunu gösterir.Sıkıntılar içinde olan
birisidir.
Vedia’nın
Orhan’la ilk yalnız kalışlarında balkonda otururken dizlerini durmadan
birbirine vurması ve ayaklarının hareketi içindeki istikrarsız duyguların en
güzel göstergesidir.Kararsızlık hayatının her alanında kendini hissettirir.
Orhan’ın
derin derin nefes alması ve her sıkıldığı anda sigara yakması;içinden biri an
önce kurtulmak istediği durumların davranışa dönüşmüş şeklidir.
Mektup:
Romanda
Elazığ’dan gelen mektup ,mektup tekniğine örnektir.Bunun yanında Vedia’nın
günlükleri de bu tekniğe örnek gösterilebilir.
İç
Diyalog:
Orhan
mektepte haksızlığa uğrayan Tahsin’i savunurken kendisiyle derin diyaloglara
girer.Necati’nin ona evinde yer vermesinde de iç muhasebesi yapar.Minnet
duygusunu sorgular.Bunu yanında flaşbek tekniğiyle de geçmişinde ailesiyle olan
bağlarını öğreniriz.
Vedia
tuttuğu günlüklerde kendi kendisine konuşur.Vedia’nın fikirlerini ilk defa açık
bir şekilde bu günlükerde öğreniriz.
10 Ocak 2015 Cumartesi
ÇAĞDAŞ TÜRK ROMANI
ÇAĞDAŞ TÜRK ROMANI
Türk Edebiyatında Tarihsel Roman
1920-1960 arası Ahmet Mithat tarihsel romanın ilk örneklerini vermiştir.
-Hasan Mellah, Yahut Sır İçinde Esrar,
-Şirzad

1960 sonrası dönemin üstadı Necati Sepetçioğlu’dur.Romanları:
-Konak,
-Çatı,
-Üçler,Yediler,Kırklar vs…
Tarık Buğra’nın Osmancık,
Kemal Tahir Devlet
Ana romanında Türk romanının geçirdiği sosyal değişimleri işler. Batıdaki feodal ve
baskıcı yapının insanları köleleştirdiği ve hiçbir hürriyetten söz
edilemeyeceğine karşılık Osmanlıdaki demokrat yapıyı ve bireyin hürlüğünü
karşılaştırır.
-Esir Şehrin
İnsanları,
-Yol Ayırımı
romanlarında Osmanlı’nın yıkılışı ve
yeniden Batı’ya dönük kurulma çabası anlatılır
Yakın Tarihin Türk Romanına Yansıması
Tarihsel romanımızda İttihad ve Terakki, Mütâreke ve Milli Mücadale dönemi sıkça işlenmiştir.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu,
Halide Edip,
Reşat Nuri,
Nahit Sırrı,
Mithat Cemal
İttihat ve Terakki, Mütâreke ve Kurtuluş dönemi savaşı toplumumuzun var olma sürecidir.Bu bakımdan Cumhuriyet
dönemi romancılarının büyük bir bölümü bu dönem
romanını sorgulamıştır.
Tarık Buğra’nın ikinci romanı
olan Küçük Ağa 1963 yılında İstanbul’da
yayınlanır. Küçük Ağa , Kuva-yi Milliye’nin oluşumundan Çerkez Ethem birliklerinin bozguna uğratılmasına kadar olan dönemin
kurgusudur.

Birinci Dünya savaşının nedenleri bir başka noktadan anlatılır. Milli mücadeleden güçlenerek çıkan
Anadolu’nun tüm sorunları dile getirilir.
1950 SONRASI TÜRK ROMANINA GENEL BİR BAKIŞ
Türk romanının
kırılma noktası
1950’li yıllarda başlar.
Kimileri konuları tekrarlamanın kolaylığında romancılıklarını sürdürürken kimileri
konularını daha çok batılılaşma çerçevesi içinde doğu-batı çatışması ile sınırlı tutar
1950 yıllarının
romanlarında aydın bakışının egemen olduğu aydınlanma ve aydınlatma ön plandadır.
60 yıllar ve sonraki yıllarda romanların
konusu aydınlanmanın
yanında insanı tanıma ve iç dünyasına
nüfus etme ön plana çıkar.
70’li yıllarda ise bir gruplaşma söz konusudur.Her roman yazarı
ideolojisine göre bir tarafa geçer.
Daha sonraki senelerde Türk romanının
yeniden oluşturulması görüşü savunulur.
1950 ÖNCESİ KUŞAĞININ ROMANINI SÜRDÜRENLER
Reşat Nuri Güntekin; Kan Duvarı,Kavak Yelleri,Son Sığınak aşk romanlarıdır.
Hüseyin Rahmi; toplumun hurafe ile şekillenmiş
inanç dünyasını değiştirmeye çalışan romanlar yazar:
-Kaderin
Cilvesi,
-Deli Filozof,
-Can Pazarı,
-İnsanlar
Maymun Muydu?,
-Ölüler
Yaşıyor Mu?
Popüler halk romancılarından Kerime Nadir,Gelincik Kızı, Suçlu,
Karar Gecesi
Öğretmen duyarlılığı ile Suat Derviş ;Fosfurlu Cevriye’yi yazar
Cumhuriyet’in ikinci dönem romancılarından Reşat Enis,
Refik Halit romancılıklarını 1950’lerden sonra sürdürürler.
Reşat Enis ilk romanlarını İstanbul’un yoksul semtleri, yıkıntı ve harabelerde
yaşanan aile dramları, Galata’nın Beyoğlu’nun âhlaksızlığına dair
1950’lerden sonra sosyal
içerikli romanlar yazar
Despot, köy kasaba insanının yoksul çarpıcı yönlerini anlatır. Bizde İnsanız, Kara Kısmet diğer eserleri.
Sanat yaşamını öykü
yazmakla başlayan Mapussant tarzı öyküleriyle tanınan Refik Halit Karay yurt dışında uzun süre sürgün kaldıktan sonra 1922-1938 sürgün yıllarının deneyimi ve
birikimiyle eserler
yazmaya başlar.
Romanın içeriği, aşk, kadın kolay para kazanma…
Romanları:
-Sonuncu Kadeh,
-Bugünün
Saraylısı,
-İkinci Dünya Savaşı vs…
Abdülhak Şinasi Hisar romanlarında geçmişe kaçış düşüncesini işler.
Çamlıca’daki Eniştemiz romanında eski İstanbul’un ve zengin insanların yaşayışlarını, köşklerini, yalılarını,
eğlencelerini ve kalabalık içinde yalnız kalan insanların
psikolojisini işler.
Anılarına dayalı olarak kaleme aldığı Ali Nizami Bey’in Alafrangalığı ve Şehliği içe dönük ve siliktir.


İbrahim
Efendi Konağı konak hayatını
anlatır.
Mesih Paşa
İmamı ile İmam Halis efendinin bir günlük hayatı anlatılır.Osmanlı’ya gönderme
yapan roman kendi kimliğini arayan toplumdan bahseder.

Ülkü dergisinde
tefrika edilen ilk romanı Mahur Beste ile 19 yy. da çözülen Osmanlı’nın seçkin aile yapısından kesitler sunar.
Huzur romanı 1949 yılında basıldı.Herbiri kişilerin adlarıyla anılan dört büyük bölümden
meydana gelen roman yazarın anılarıyla örtüşen bir roman
diyebiliriz.
Mehmet Kaplan romanın otobiyografik yanını göz ardı etmemekle birlikte
yazarın karakter romanı ile dramatik romanı birleştirdiğini söyler. Roman da Mümtaz ve Nuran karakterleri ön plandadır.Huzur da müzik, resim, mimari gibi plastik
sanatlar öne çıkar.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü Tanpınar’ın 1965’de yayımlanan ve uygarlık değişimin birey üzerindeki sancılarını ele aldığı
romanıdır.
Tanpınar romanlarında
eski yeni arasında bocalayan
kahramanlarının kişiliğinde
bir medeniyet bunalımı yaşayan Türk toplumunun
yitip giden ya da yozlaşan değerlerini sorgular.
KONULARINI VE KİŞİLERİNİ ANADOLU KENT VE KASABALARDAN ALAN
ROMANCILAR

-Halikarnas
Balıkçısı,
-Kabaağaçlı Uluç Reis,
Tarık Buğra
Cumhuriyet dönemi romanın önemli isimlerinden biri olan yazar ele aldığı konu
ve konuları işleyiş tarzı bakımından kendisinden en çok söz ettiren
romancılarımızdandır.
Tarık Buğra’nın son
romanı Osmancık; Osmanlı’nın Beylikten devlete doğru dönüşüm sürecini anlatır.
- Firavunun
İmanı
-Dönemeç
-Yalnızlar
-Dünya’nın En
Pis Sokağı
-Yağmur
Beklerken diğer romanlarıdır…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)