Sayfalar

11 Ocak 2015 Pazar

Peyami Safa- Biz İnsanlar Romanının Tahlili

ÖTÜKEN YAYINEVİ
BİZ İNSANLAR
PEYAMİ SAFA


HAZIRLAYAN:MELEK DÖNMEZ




 

                                BİZ İNSANLAR

                                                                                             
            Roman yedi bölümden oluşuyor. Her bölüm kendi arasında kısımlara ayrılmıştır.Roman Mütareke yıllarında yazılmıştır.Romanın ilk bölümünde hastane ve hasta psikolojisi ve tentürdüyot kokusu okuyucuya hissettiriliyor.İkinci bölümden itibaren romanın gerçek kahramanları ve yaşanan olaylar antılmaya başlanıyor.Romanda önce sonuç bölümünden anlatılamaya başlanılmış ve sonra olayların başına doğru gidilmiştir.           
                Biz İnsan ferdin değil  yanlış batılılaşmaya giden bir sınıfın romanıdır.Ama karakterler üzerinden aynı fikirde olan sınıf eleştirilmiştir.Zengin muhite ait fakat okumamış olan Vedia ile muallim , fakir bir meclise mensup olan Orhan üzerinden Batı-Doğu çatışmasını yaşayan bir toplumun kimlik kazanma mücadelesini analatan bir romandır.
                -ÖZET-
                Orhan hastanede kendini toplamaya çalışır.Vedia ağır hastadır, menenjit geçiriyordur.Kendinden geçmiş bir şekilde gözetim altındayken iki şeyi sayıklar “çantam ,defterim…”Orhan bu zaman sürecinde Vedia’ya sadakatle refakat eder, Orha’ın da destekçisi Necati’dir.Bir gün Boğaziçi’nden vapurla gelen yolcular yerde bir kızın yattığını görüp acil hastaneye yetiştirirler.İçlerinde Vedia’yı uzaktan tanıyan bir kişi aracılığıyla Orhan’a ulaşılır.Sertabip durumun kritikliğini izah eder ve geçirilecek yirmi dört saatin ciddiyetinden bahseder.Bu zaman zarfında Orhan geçirdikleri üç buçuk yılın muhasebesini yapmaya başlar.Orhan Vedia’yı Mütarekenin ikinci senesi bir kış günü tanımıştır.Orhan Boğaziçi’nde hususi bir lisenin baş muallimidir.Bir gün teneffüs saatinde birden kürsü de unuttuğu tespihi hatırlar ve sınıftan onu alıp çıktığında dışarıda bir kargaşa olduğunu görür.Öğrencisi Tahsin, diğer öğrencisi Cemil’in “Eşek Türk” hakaretine karşılık yerden aldığı taşı direk Cemil’in başına isabet ettirir.Cemil kanlar içinde alelacele ailesine götürülürken bu çocuğa bu bilinci veren aileyi Orhan zihninde  tenkid eder.Böyle bir durum karşısında bir özür veya rencide olmuşluk beklerken ,annesi Samiye Hanım evladını haklı çıkarır ve Türk bir aile olmasına rağmen Türklere ağır bir şekilde hakaret eder ”haydut, eşkıya,eşek…”bunun üzerine mütessir olan Orhan buna tahammül edemez çünkü bu hakaret bütün bir millete ve bu ruhun tarihine gelmiştir.Bununla birlikte Tahsin’i  savunur.Müdür’e ve meslektaşı Celal’e ve hem fikir olmayan diğer meslektaşlarına karşı durur.Fikirlerini özgürce söylemek için istifasını verir.Görevinden ayrılırken Müdür’e “Eşek Türk” hakaretinin altında ezilen tarih bilincini ve milli ruhun mesajını iddalı bir şekilde izah edr ve ona haddini bildirir.Tahsin’i koruyup kollaması, arkadaşlarına emanet etmesi, diğer öğretmen arkadaşlarıyla bu meseleyi ince eleyip sık dokuyarak tartışması herkesin herkesin gönlünde taht kurmasına vesile olur.Orhan yoksul bir yaşantıta atılır, cebinde çok fazla parası kalmamıştır ve kışın ortasında sağlam olmayan bir evde ölüm kalım mücadelesi verir.Kar yağıyordur ve acele Çemberlitaş’taki evinden yokuşun sonundaki kahvehaneye ısınmak için giderken yolda donma tehlikesi geçirir.Mağdurdur aklına hemen ailesi gelir.Evini ve ailesini ideolojileri uğruna terk etmiştir.Hemen amcasına telgraf çeker cevabın gelmesinden yana pek de umudu olmadığı için muallim arkadaşı Necati gelir hemen aklına Fatih tramvayına atlayıp onun yanına gider.Necati duyarlı bir gençtir.Evinde Orhan’a yatacak yer verir.Bunun yanında bir de ona iş bulmuştur.Necati ile bir gün yolda karşılaştıkları Necati’nin arkadaşı ve komşusu olan Süleyman’ın tercümanlık teklifiyle Orhan yakından ilgilenir.Süleyman’ı yakından tanımak için Valide Kıraathanesine giderler.Onun ülkeye ve dünyaya ait görüşlerini kendi görüşlerine yakın görür.Süleyman”Benim için ‘sınıf  var milliyet yoktur.Zahirde ‘milli’görünen bütün antagonizmler hakikatte sınıf kavgasıdır.Benim için tarihi materyalizm önemlidir”düşüncesi Orhan’ı ona yakınlaştırır.Orhan’ın geçmişini düşünmesine sevk eder.Materyalist yapısından dolayı duygulara önem vermeyişi onu kendisiyle muhasebe yapmasına sebep olur.Hayatı boyunca babasına bile minnet etmeyen Orhan ihtiyacından dolayı Necati’nin evinde kalması ona ‘minnet’ duygusunu aşılar.Karakterine ters bir duygudur bu.
                Bir gün Orhan Necati ile Beyoğlu’nda bir pastanede otururken garip hareketler sergileyen bir kız Necati’nin dikkatini çeker ve O ve Orhan’ı uyarır.Bu kişi Cemil yaralandığında yalı da gördüğü Vedia Hanım’dır.Madam Sofi ile birlikte oturan Vedia likör çerler ve Orhan’ı da davet ederler tam bu sırada aynı masada otururken iki zabit  masadakileri umumi bir yerde açık bir şekilde likör içtikleri için tutklayacalarını söyler.Vedia çok korkar Orhan ona uzaklaşmasını söyler.Zabit Orhan ve arkadaşını hakaretler ederek nezarete götürür.Nezaret de kaba davranışlar ve hakaretler sürerken  telefon çalar, telefona bakan ve bağırmaya devam eden zabit merkez memurun uyarısıyla susar.Çünkü muhterem bir aileye mensup olan hanımefendilere karşı nezaketsizlikten dolayı ikinci şube , itilaf zabıtasından uyarı gelir.Merkez memuru anında kibarlaşır ,Orhan’ı ve Necati’yi serbest bırakırlar.Bu asayişsizlik ve adaletsizlik Orhan için ikinci darbe olur.Bu olaydan mütevellit medeniyet softalarıyla ,İslamiyet softalarının aynı çember içinde olup da farklı yönlere doğru hareket etmelerini uzun uzun eleştirir.
                Orhan bir gün Aksaray’daki mektepten Eminönü’ne tramvayla gelir.Tramvaydan indiğinde Vedia ile karşılaşır.vedia Orhan ile konuşmaya çalışır.Ona pastanedeki durum için teşekkür eder ve onu yalısına davet eder.Orhan hediyesini de alıp bu davete icabet eder.Davette Vedia’nın yengesi Samiye Hanım,Rüştü Bey,Bahri Bey,Safiye Hanım ,Ali Haydar Bey,Besi Teyze ve Madam Sofi ile tanışır.Bunların içinde kendisine en samimi olan kişi ise Bahri Bey’dirDar yakalı üniforması içinde resmi hareketlerde bulunan Bahri Bey,mavi gözlü sarı saçlı bir zabittir.Yabancı dil üzerine tartışma başlatan Besi Teyze ve Ali Haydar arasında geçen gergin dakikalar  karşılıklı grup oluşturmaya neden olmuştur.Aklını dil bilmesede kullananlar, dil bilip bunu sadece papğan gibi tekrarlamaktan öteye gitmeyen ve aklını ziyadesiyle kullanamayanlar…Bu gergin dakikalar Vedia’nın tadını kaçırır.Rüştü’nün arkasını dönüp ourması ayakta boy gösterme çabaları Orhan’ın antipatisini kazanır.Bahri Cemil’e taş atan Tahsin’den yana olduğunu belirterek Orhan’a Tahsin’in ailesi hakkında bilgi verir ve asil davranışından dolayı tebrik eder.Samiye Hanım’ın yabancılarla ziyafetlerde olmasının çevreleri tarafından yadırgandığını Fransız bayrağıastığı için ona herkesin düşman olduğunuzun uzun anlatır.Tahsin’in babası Mustafa bu yalının kayıkçıbaşıdır.Samiye Hanım ona her fırsatta hakaret eder”Eşek Türk,haydut,hayvan..vb”bütün bunların ardından Samiye Hanım’ın astığı Fransız bayrağı bardağı taşıran son damladır.Tartışırlar.Mustafa Smiye Hanım’ı iktirir ve Samiye Hanım başını çarpar.Bunun üzerine Samiye Mustafa’yı hapse attırır.Mustafa altı ay hapis yatar.Mustafa onu öldürmek için intikam ateşiyle yanar ve bundan dolayı Samiye Hanım çok korkmaktadr.Tahsin konusun da mektebin hayranlığını kazanan  Orhan, Mustafa’nın da takdirini kazanmıştır.Orhan’dan Mustafa’yı ikna etmesi istenir, vazgeçmesi için.Orhan aklına  oturmayan işlerde bulunmayan materyalist birisi olduğu için bunu umursamaz.Ona göre bu durumda intikam alınmalıdır.İkinci bir yemek davetinde daha bir araya gelen Orhan bu sefer ilk defa balkonda Vedia ile baş başa kalabilme fırsatını yakalar.Orhan materyalisttir madde önemlidir onun için.Vedia duyguları ile hareket eder ,onun için gizemin olayların sebep sonuç ilişkisi önemlidir.Vedia bu yönüyle Orhan’ı etkiler.Mesela ansızın atılan bir taşla tanışmalarının gizemine değinir.Yavaş yavaş his dünyası oluşmaya başlayan Orhan da Vedia’ya karşı sempati oluşur.Oysa Orhan bu yaşına kadar kimseyi sevmemiştir.Başka bir yemek ziyafetinde tekrar bir arya gelirler yalı da, bu ziyafet diğerlerinden çok daha şaşalıdır.Fakat Orhan ve Bahri çok sıkıldıkları bir anda Bahri ,Orhan’a kütüphaneyi göstermek bahanesiyle onu dışarı bahçeye çıkarır.Bahri ay ışığının altında ona, Vedia’ya olanümitsiz ilgisinden ve hayatının serzenişlerinden bahseder meyusane bahseder.Kanser ve verem olmuş bir hayatın içinde çıkmazlarda boğuştuğunu , en büyük hayal kırıklığının ise Vedia olduğunu söyler.Vedia bataklıktır.Orhan’ın da ona karşı ilgisini fark ettiği için onu uyarır “Bu bataklığa girme yolsa sonun hüsran olur.” Veda sözcüklerinden sonra gözünden yaşalar akıtarak taş duvarların ardından demir parmaklıklardan hızlıca çıkıp  gider.Bunun ardından sabah gazetede Bahri’nin intihar haberini öğrenir.Vedia’ya söyler ve onun bu haber karşısındaki tepkisizliğine  şok olur.Onun bulanık ruh halinin farkına varır.Ona yakınlaştığı  anda ondan tiksinerek ondan uzaklaşır.Bu kalbinden duygularından kaçıştır.Necati onu sevebileceğini telkin eder.Bundan sonra Orhan hayatı akışına bırakarak yaşamaya çalışır.Bir gün yürüyüşe çıktıklarında Orhan Vedia’yı öper Vedia kollarında bayılır.Bu sefer tekrar mesafe koyar araya Orhan.Bu sefer Elazığ’da Orhan’ın yengesinden telgraf gelir.Amcası vefat etmiştir, yüklü bir miras bırakmıştır Orhan bu işlerle uğraşmak için Elazığ’a gidecektir.Bu sırada Rüştü’nün Vedia’ya talip olduğunu İclal’den öğrenir.Vedia ile açık açık konuşarak evlilik konusunda fikirlerini öğrenmeye çalışır.Vedia için iki tip erkek vardır: koca olacak erkek ve aşık olunacak erkek.İkisi de birbirlerini sever ama evlenmekten çekinirler.Orhan Elazığ’a gittiğinde her şey değişmeye başlar.Rüştü ile yakınlaşır Vedia.Orhan’dan da  vazgeçmez.Miras’a konan Orhan’nın değişimi Vedia’yı ürkütür, esir oluyor zanneder. Sevip de ne yapacağını bilememe hali onu çıkmaza iter. Rüştü’nün görünüşüne,Orhan’nın fikirlerine vurgundur. Bu sırada Vedia’nın günden güne erimesi ve Orhan’nın kalp rahatsızlığının başlamasıyla günler geçmeye başlar. Vedia hastaneye kaldırılır. Durumu ağırdır. Bu sırada Orhan Vedia’nın tuttuğu günlüklerden üç buçuk yıl boyunca merak ettiği suallerin karşılığını öğrenir. Vedia Rüştü ve Orhan’a aynı ilgi ile davrandığını öğrenmesi onun için darbedir. Hastanede ona refkat ederken gece aniden gelen bir kriz ile karanlıkta merdivenlerden düşerek hayatını kaybeder. Vedia ise kritik geceyi atlatmıştır.

                OLAY ÖRGÜSÜ

                Roman ruh-madde ve doğu-batı arasındaki çatışmalar üzerine kurulmuştur. Vedia ruhtur ve hisleriyle hareket eder. Orhan maddedir, hislerine ve ruhuna yenik düşmemek için her şeyden kaçar maddeye sığınır. En kıymet verdiklerini bile madde uğruna terk eder. Ailesini, babasının körü körüne iman edişini terk eder. Daha sonra mektepten hislerinin ilk sesine kulak verdiği için kaçar. Fakat ihtiyaçlarının sesine kulak verdiği anda minnet duygusu hakim olmaya başlar. Tahsin’in Cemil’e attığı taş maddedir. Batı’nın Doğu’yu hor görmesine atılan bir taştır bu. Dalga dalga en küçük halkadan en büyüğe kadar halkalanma görülür bu taşın etrafında. Yanlış batılılaşan zihniyetlere atılır aslında taş. Bahri hisleriyle hareket ettiği için ölüme mahkum olur. Kendi kendini vurur. Rüştü Avrupa’nın görünüşünü aldığı için şık ve zariftir. Fakat düşünce olarak içi boş bir zarifliktir onun duruşu. Orhan ise giyinmesini bilmeyen fakir görünümlü bir insandır, fikirleriyle etrafında saygı görür. Devlet çalışanları minnet duyulması gereken kişiler olarak çıkar karşımıza. Minnet duyulmadığı anda kovuluş vardır. Doktor hakim edasıyla hastalarına muamele eder, umursamazdır. Mektebin müdürü Selahaddin Bey cebine girecek birkaç kuruş için her türlü usulsüzlüğe razıdır. Merkez memuru Ayıboğan İbrahim sert dediğim dedik itiraz kabul etmeyen bir kişidir, haklı olmak için haklıdır. Devlet memurları tıpkı İstanbul hükümeti gibi çöküşe giden kişilerdir. Samiye Hanım ise yanlış batılılaşmanın bayraklaşmış ismidir romanda. Yüzeysel batıcıdır. Batı’nın ziyafetlerini zevkini giyimlerini ele almaktan başka bir derinliği yoktur. Orhan’ın içtiği sigara her şeyi yakmak isteyişi bir nefeste içinde bulunduğu durumdan çıkmak isteyişinden dolayıdır. Orhan’ın çıktığı yokuş içinde bulunduğu durumda zorlukla ilerlemesini gösterir.

                ŞAHIS KADROSU

Orhan Bey:
Muallimdir. Materyalist kimliğinin altında şekillenen hayat görüşü onun nerede durması gerektiğini gösterir. Mutahassıp bir ailenin evladı olan Orhan babasının her şeye iman edip, sorgulamadan kabul etmesi onda hayata ve ailesine, dinine sorgulayarak bakmasına neden olmuştur. Bu çerçevede önce dininden yavaş yavaş uzaklaşırken sonra babasından uzaklaşır. Mesleğini de babasının istekleri dışında, uzaklaşma neticesinde seçer. Orhan realist görüşlü bir insandır. Mantığına uydurmadığı hiçbir gerçeğin arkasından gitmez. Sonucu ne olursa olsun önemli olan ona, doğru olmasıdır. Bu uğurda muallimlik yaptığı mektepten bile ayrılmıştır. Fikirleri istikrarlı ve yeniliğe açıktır. Sabit düşüncelerden ziyade doğru olan düşüncelerin arkasından gider. Görünüş olarak “geniş ve yuvarlak alın, yuvarlak ve muntazam çene, ince dudaklı, zeki ağız, karakterli bir burun, küçük ve az kirpikli gözler, mat bir ten, sık ve gür siyah saçlar” diye tarif eder Vedia. Fakir üstüne başına özen göstermeyen biridir. Onun yalı çevresinde en çok soyutlanmasının altında ise bu görünüşü vardır. Kabul edilmesinde ise fikirlerini olgunluğu önemlidir. Batılı züppe tarzı yoktur. Geleneksel bir yaşama biçimi mevcut. Memur olmasından dolayı gündüz çalışır akşam ise sosyal hayatını yaşar.
Vedia Hanım:
Koyu sarı saçları, yeşilimsi gri gözleri olan bir ev kızıdır. Piyano çalar, roman okur. Mektebe gitmemiştir. Annesi ve babası çok küçükken vefat edince amcası Halim ve Samiye Hanımın yanında kalır. Onları kızı gibi burada yaşamını devam ettirir. Çok hassas, en küçük ayrıntılarda dahi çabuk etkilenen bir kızdır.(syf 191) “…önüne baktığı zaman fena düşünür. Söylenen şeye taraftar değildir. Sıkılır. Bazen bunu gizlemek için ya bahsi değiştirmeyi çalışır ya bir şarkı mırıldanır yahut da yerinden kalkar. “Mesela Samiye Hanım ona “Vedia…” diye hafif yüksek sesle çağırsa bu onun hastalık sebebidir. Aynı zamanda ölüm karşısında soğuk kanlılığını koruyacak kadar da hayata karşı tepkisizdir. Bahri’nin ölümünde normal bir şeymiş gibi tepki vermeden kalması onun ifrat-tefrit noktalarında dolaştığını gösterir. Romanda üç türlü Vedia vardır:
-          Küçük şeyler karşısında çok hassaslaşan bir tip
-          Büyük olaylarda tepkisiz bir tip
-          Bütün bu durumlar karşısında kendine hayret eden bir tip
Çelişkiler içindedir her zaman onun için fal ve hisler önemlidir. Bir rüzgarın aniden çıkıp kapıyı çarptırması yaşanılacak olayın habercisidir ona göre.Mesela yalının balkonunda sandalları saymasının altındaki anlam;
“Hayatım bu sene içinde fazla hareketli geçecek.Otuz dörde kadar saydığım zaman sağdan bir kayık geldi dedim ya…Senemin ilk üçte biri mesut geçecek…Hayır,hayır…Üçte birinden sonrası, üçte ikinin sonuna kadar mesut geçecek,fakat yeni seneme doğru tekrar düzelecek.”   (syf:185)
Necati Bey:
Edebiyat muallimidir.Orhan’ın en yakın arkadaşıdır.Materyalisttir fakat Orhan kadar sorgulayıcı ve idealist değil.İdeolojik kimliğe Orhan kadar kavuşmamışdır.Orhan’ın hep zor durumlarda kurtarıcısıdır.Necati;kelime anlamı olarak “kurtarıcı”demektir.Orhan her zor durumda Necati’ye doğru koşar.Necati onu açlıktan, işsizlikten,psikolojik buhranlarından kurtarmaya çalışır.
Bahri Bey:
Bahri Vedia’nın kuzenidir.Sarı saçları ve ince pembe teni Vedia’ya benzer.Mavi gözleri ve maşa ile kıvrılmış havası veren saçları vardır.Zabittir ve dar yakalı üniforması içinde dimdik durur.Bu gururlu ve kibirli bir duruştur.Saçları ve teni Vedia’yı andırdığı halde karakteri onun tam zıddıdır.Zabit üniformasının içinde rahatsızdır.Ketum ve gururlu duruşunun altında sıkıntılı bir kişiliğinin olduğu görülür.Bahri ikide bir sıkan yakalısıyla oynayarak ,sıkıldığı hayatını,huzursuzluğunu gözler önüne serer.Onu çaresizliğe ve karamsarlığa iten üç unsur vardır:
-Ankara’ya gitmek ister fakat annesi müsaade etmez,kahrolur,
-Çok sevdiği kız kardeşi kanser ve veremdir, onun hastalığı karşısında çaresizdir,
-Vedia’yı çok sever bu da karşılıksız bir aşktır,bu ona son darbe olur.
Bütün bu ümitsizlik içinde içine kapanır,hayat onu sıkar bunun göstergeside yakalığı ve disiplin içinde olduğu kıyafetidir.Ağır,psikolojik buhranlardan dolayı intihar eder.
Samiye Hanım:
Uzun boylu, yüzü öfkelerle dolu ,sinirli olduğunu bir bakışla hissettiren ,kırkını geçkin bir kadın.Batı hayranıdır.Eşi Halim Bey’in Türklere olan kini ve Fransız,İngiliz gibi birçok yabancı dostlarının olması,onlarla aynı meclis de bulunmasına neden olmuştur.Böylece Türklerden uzak yabancılara dosttur.Onlarla aynı ortamlarda dura dura aynı fikri savunan Samiye Hanım Türklere karşı,kendisi de Türk olduğu halde,kin gütmeye,hakaretler etmeye başlamışdır.Bu yönüyle çevresi tarafından dışlanan, yalının  civar esnafları tarafında hor görülen bir kişidir.Evine bir ziyafet için astığı Fransız bayrağı yabancılaşmanın son noktasıdır.Para, zevk,eğlence kadınıdır.Batılılık sadece dış görünüşünde kalmışdır,fikir ve görüşleri yönünden pasiftir.
Rüştü Bey:
Düzgün giyinimli Avrupanın fiziksel özelliklerini taşıyan,Avrupalı gibi yaşayan bir tiptir.Hayat onun için düşünülecek bir olgu değildir.Onun için önemli olan kumar “poker”ziyafetler,eğlenmek,kadınlardır.Tam bir züppe tipidir.Anlık hevesleri ile yaşar. Avrupa da Ekonomi okumuştur fakat bu özelliği açıkça görülmez.Vedia’ya ilgi duyar fakat bu da gelip geçici bir heves gibidir.Vedia onu vitrinlerde duran cansız manjenlere benzetir sadece izlenilecek bir tiptir(syf355)Vedia Rüstü ve Orhan’ı şöyle değerlendirir:”Rüştüye baktığım zaman,Orhan’ı dinlediğim zamn zevk alıyorum.Biri gözlerimin biri de kulaklarımın sevgilisi” der.
Necati Orhan’a “sen daha karışıksın,Rüştü daha net.Mizaç itibariyle hayat hadiselerine daha sade ve makul zihin şemaları içinde görür kadına rahatlık verir.”der(syf290)
Rüştü sadece dış görünüş olarak yakışıklıdır.Tıpkı Fatih-Harbiye romanındaki Macit gibi bakımlı,temiz giyimli beyefendi.Fakat içi boş fikirleri olmayan tipler.
Ali Haydar:
Geniş rahat bir insandır.Gevşek,laubali,sıkıya gelmeyen bir ruhu vardır.Bahri’nin tam tersi bir tip.Vedia’ya ilgi duyar fakat bu ilgisi karşılık bulamayınca heves olarak kalır.Ali Haydar hep birilerinin,bir şeylerin taklidini yapar, bu yönüyle tanınır.Vedia’ların uzaktan akrabasıdır.Gazetelerde bazı tercümeleri vardır.
Madam Sofi:
Fransız kimlikli bir dadıdır.Samiye Hanımların yalısının akıl hocasıdır.Yalı ile ilgili problemler hep ona danışılır.Evdeki düzeni, asayişi sağlar.Çocuklara dadılık, Samiye Hanım’a arkadaşlık yapar.Yalı da sesini çok fazla duymadığımız fakat ketum hareketlerinin altında kendini ziyadesiyle hissettiren bir kişidir.Orhan ve Necati’nin nezaretten kurtulmasında onun parmağı vardır.Fransız yüksek mertebeden kişilerle dialoğu vardır.Yalı da Samiye Hanım’a ve diğerlerine en çok sözünü geçiren bir tiptir.
Besi Teyze:
Samiye Hamnımların uzaktan akrabasıdır.Annesi İngilizdir, kendisi bir Fransız tüccarının metresidir.Samiye’yi ve Madam Sofi’yi baştan çıkaran hep bu kişidir.Besime roman da yılanın başı diye tarif ediliyor.Türklere karşı kini büyüktür.Hatta Samiye’yi de Türklere karşı dolduruşa getiren Besi Teyzedir.Asıl adı Besime olmasına rağmen kısaltarak ‘Besi’ derler.Rüştü’nün ve ailesinin aklına Vedia’yı istemelerini koyan Besi Teyze’dir.Evine Fransız bayrağı asılmasına kadar Samiye’yi kendi değerlerinden uzaklaştıran hep bu kişidir.
İclâl :
Yalının hizmetçisidir.Tahsin’in babası Mustafa’yı sever onu sadakatle bekler.Yalı da en doğru dürüst olan kişidir.Yalansız, gerçekten yanadır.Yalı da önemli olayları birilerine önceden haber verir.Orhan’a Vedia’nın nişanlacağını ,Mustafa’nın Samiye’yi öldürmek istediğini söyler.Romanın sonunda dağılan hayatların ardından tek mutlu olan ,istediği hayata kavuşan tek kişidir.
 Mustafa:
Köylü, taşradan bir kişidir.Yalının kahyalığını yapmak için geldiği yalıda hep aşağılanmıştır.Önce annesi emek verdiği bu yalıdan kovulmuş,eşi burada vefat etmiştir.Kendisi de vazifesine devam ederken Samiye’nin hakaretlerine maruz kalmıştır.En sonunda dayanamayan Mustafa Fransız bayrağını asan Samiye ile tartışıp onu iktirir ve kafası yarılır Samiye’nin yalan ifadeleri yüzünden altı ay hapis yatar.Büyük bir yemini vardır;çıktığında kesinlikle Samiye’yi vuracaktır.Bu gölgenin altında yaşamak onu ürkütür.
Müdür Selahaddin Bey:
Mektebin müdürüdür.Paragöz, asayişten haberi olmayan ,usulsüz işler peşinde koşturan ,milli duyguları olmayan bir tip.
Celâl:
Muallimdir.Usulsüz işleri seven,cebine girecek birkaç kuruşun fazlası için insanları satabilen, üçkâğıtçı bir tip.
Sabri Efendi:
Muallimdir.Seyrek saçlı,ince ağarmış sarı kaşları ,dinç mavi gözleri tezat oluşturur fiziksel olarak.Şems-i Tebrizi ve Hafız gibi şahsiyetleri okuması onun Doğu’ya ilgisinin olduğunu gösterir.Orhan’ın öğretmenlik vazifesinin yerine geçici olarak tayin edilmiştir.Bir yerde birleşirler ki ikisi de mektep de varlıklarıyla Müdür ve Celâl’e rahatsızlık verirler.

MEKÂN

Mekân mektep, yalı, deniz kenarı, hastane de geçer.Roman genellikle  kapalı mekânlarda geçer.Kapalı mekân ve insanın kapalı olan görülmeyen psikolojisi arasında bir bağ kurulmaya çalışılmıştır
Mektep, muallimlerin ve öğrencilerin yuvasıdır.Burası tıpkı yok olan İstanbul Hükümeti gibi memurlarınında silikleşmeye başladığı bir yerdir.Âdeta mektebin eskimişliğini ve küf kokusunu muallimlerinin üzerinde de hissederiz.Mektebin parkelerinin iç yağı ile temizlenmesi gibi bayıltıcı bir koku zihinlerimize dolar.
Cebi para dolduktan sonra başka bir şeyi önemsemeyen bir memur tiplemesi veriliyor.Tarih muallimi Fazıl Bey tarih gibi eskiye ve karanlığa gömülmüştür.Hayvanat muallimi altmışını geçkin Hüsnü Bey yorgun ,pili bitmiş saat gibi tekleyerek hareket eder,hayattan bıkmıştır.Âdeta bu kişiden bahsedilirken bir hayvandan bahseder gibi bahsedilir.Kendi haline bırakılmış, nesli tükenen, ölmek üzere olan biri gibi anlatılır:
“Şiş kapakları altında gözleri kapkaranlık olmuştur.Üst dudağının sarkan pos bıyıkları altında açıldığı görünmeyen bir ağızdan peltek,yayvan,ezik bir telaffuz çıkıyordu.”(syf 65)
Boğaziçi tarafında olan mektebin son akşamında Orhan istifasını verdikten sonra İstanbul tarafına bakar ve Kabataş’tan öteye şehri sis arkasından yok olmuş gibi görür.Bu artık onun için büyük bir bilinmezliğin içine doğru hareket edeceğini gösterir.Orhan’ın son yemek çanını duyduğu mekteptebaşını kaldırıp etrafına bakmasıyla gördükleri:
“Başını denize doğru kaldırdı.Hafif kıvrımlı denizin suların üstünde gündüzün son ışıkları çürüyordu.Karşı tepeler simsiyah.Uzaklarda bir vapur düdüğü ve motor gürültüsü.Rüzgâr yok.Ümitleri ve korkuları aynı derecede teşvik eden sakin ve karanlık bir hava düdük sesi yaklaşıyor.”(syf84)
Orhan ortada ümit-ümitsizlik arsında kalmış,hangi yöne gideceğini bilmeyen bir yolcu gibidir.İstifasıyla “Rüzgâr yok”onu doğru yola ulaştıracak,hareket etmesini sağlayacak bir telaşı yoktur.Parasızdır.Gelecek günlerin açlıktan başka ne getireceğini kestiremiyor.
Orhan ideolojileri çakışan babasının evini cehenneme benzetir.(syf 142)
“Küçükayasofya’daki evlerinde kapıdan girdiği vakit onu küf kokusuyla karşılayan rutubetli ve karanlık taşlıktan en üst kata kadar o köhne binayı tıka basa dolduran kasvet…”Orhan baba evinin tarifini bu şekilde veriyor.Orhan’ın ailesi mutassıp bir ailedir.Babası hadis, ilim, fıkıha vukûfuyyeti olan bir şahısdır.Sorgulamadan dini olan şeyleri kabul etmesi Orhan’ın tepkisini çeker. Orhan inançlarını sorguladıkça babasıyla zıtlaşır.En sonunda her şeyden kaçar evinden, ailesinden.Eski düşünceleri,İslami düşüncelere körü körüne bağlanan ailesinin yaşadığı evde tıpkı düşünceler gibi köhnedir,küf kokar ve kasvet verir.
Beyoğlu, Avrupalılaşmanın simgesidir.Orhan ,Necati ile pastane de Vedia ile tanışır.Vedia tıpkı Rus kızlarına benzer.İlk konuşma burada başlar.Ardından likör içildiği  için nezarete götürülür.Aslında Avrupalılar gibi yaşamak, hareket etmek bir Türk için uygun olunmadığına ve bunun bir cezasının olduğunun psikolojisi okuyucuya veriliyor.Ayrıca Orhan miras sahibi olup zengin olduktan sonra yaptığı ilk iş Beyoğlu’nda bir apartmana yerleşmek olur.Apartman Batılı olamanın ilk göstergesidir.Cumhuriyyet döneminde aydın kesimin ilk yaptığı şeylerden biri de apartmana yerleşmektir.Çünkü apartman maddenin sesidir.Burada bireysellik söz konusudur.Yalının kalabalıklığı buralarda tekdüzeliğe düşer.
Orhan yalıya ilk Cemil’in yaralanmasının ardından gitmiştir.İkinci olarak yemek ziyafeti için gider.Yemek ziyafetinde hizmetçi Orhan’ı ikinci kata çıkarır.Burası bol ışıklı,şaşalı bir salondur.Orhan burada herkese uzak bir nokta bulup oturur.Fakat yalının Orhan’ı içine doğru çeken bir cazibesi vardır.Yalıya gitmekten her seferinde kendini alamaz.Orhan ikinci kez yemeğe katılır bu sefer öncekinden çok daha ışıklı ve gösterişlidir salon.Cazibesinden kendini alamaz.Her yer kristal avize ve mumlarla donatılmışdır.Bahri Orhan’la tek kalmak için dışarıya çıkar:
“Soluk bir ay ışığı , uzakta kalan setler, taş merdiven, kameriye, bahçe duvarı...Orhan bunların hiçbir yere dayanmadan boşlukta hareketsiz kaldığının vehmine kapıldı.Sanki bir rüzgar hepsini dağıtabilirdi.”(syf 242)
“Sık ağaçlar arasındaki dik ve dar yolu tırmandılar.”  
İlk tasvirde soyut olandan somut olana doğru bir gerçeklik vardır.Bahri hayallerinin ışığından yavaş yavaş gerçeklere yaklaşmışdır. Bu zor  ve meşakkatli bir yoldur.Tamamen gerçekle baş başa kalınca boşluğa düşer.Çünkü idealleri, hayalleri bir anda yıkılmıştır.Bu hareketsizlik onun sonu olur.Özellikle bu gecede ‘Ay ışığı’ Bahri’nin yüzüne vurur.Bu gece bir sondur.Bahri’nin karanlıkta kaldığını ve onun çıkacak hiçbir düz yolunun olmadığını mekân üzerinden bize anlatılır.Gecenin ilerleyen saatlerinde ay üstünü kaplayan kalın buluttan çürük bir ton sızıyordur.Esmeyen rüzgâr bir anda eser Bahri’ye yetişmeye çalışan Vedia’yı bir anda durdurur.Karanlık bir gecede artık sona gelindiğinin vurgusudur.Tüm ümitler bitmiştir, son ışık Ay’ı da bulutlar perdelemiştir.
Açık hava rahatlanılacak unsur olarak görülür.Vedia bütün sıkıldığı zamanlarda yürümek ister.Deniz kenarı ve yürümek onu rahatlatan iki unsur.”Sanki deniz benim”der(syf 361)Skin bazen coşkun ,bütün her şeyi içine gömen bazen de dışındakileri fırtınayla mahveden sarsıntılı bir hali vardır Veda’nın.
Orhan’ın yalı ile ilk gözüne çarpan bahçedeki tek katlı taş binanın damıdır ve arkasından gelen setler.Bahri’nin ölümünden sonra Vedia’yı ilk öptüğünde de pencereden baktığında ilk bu görüntüyle karşılaşır.Çünkü onun zihninden atamadığı bir taş ağırlığıyla duran fikirleri vardır.Çevresi ve bulunduğu konum onu çevreleyen setlerdir.Kabuğundan dışarı çıkamayan, bilinçaltından atamadığı,değişmeyen fikirlerinin sembolizasyonudur.Orhan yalıda her yadırgadığı durum karşısında bahçeye baktığında gördüğü ilk manzara hep bu olur.
“Karakterimiz hayatımızın mahsulüdür.Muhiti ve yaşama tarzı değişirse her insanın huyuda değişir.”(syf280)Orhan da yaşadığı çevreye göre değişmeye başlamışdır.Önce materyalist düşüncelerine ruhçuluk girmişdir ve yavaş yavaş içten dışa doğru büyük bir değişim söz konusudur.
“Senin büyün materyalist emellerin azgın kalbinden korktuğun, ona gem vurmak istediğin içindir”der Necati.Orhan’ın duyguları taş gibi zihnine ve kalbine oturmuşdur.Onu abluka altına almak içinde elinden geleni yapmıştır.Aynı bahçedeki taş bina ve onu çevreleyen setler gibi.
                Orhan Vedia’ya evlilik konusunda fikirlerini sorduğunda mekân gene açık mekândır.”Deniz kenarına geldiler.Hava da koyu bulutlar vardı ve sert bir rüzgâr esmeye başlamıştı.”Vedia evlilik konusunda karasız, kasvetli bir kızdır.Aradığını hiçbir zaman bulamayacak istekleri vardır.Tıpkı rüzgârın dalgaların yönünü saptırması ve denizi coşturması gibi Vedia’da kararsızdır.
                Bir gün  deniz kenarında yürüyen Orhan ve Vedia birbirlerine yakınlaşırlar.Bunun üzerine Orhan’ın düzensiz kalp çarpıntıları onları birbirinden ayırır.Sigara Orhan için en önemli unsurdur.Rahatlayacağı bütün anlarda hemen sigaraya sarılır.Bir gün Vedia’nın isteği ile onu bir çırpıda denize fırlatır.Maddi arzusunu , manevi arzusu için denize sonsuzluğa atar.
                Vedia ”Korkuyorum.Demin bir şey oldu.Elimde idare lambası, odama doğru geliyordum.Her taraf,pencereler filan kapalıyken nereden esti.Bir rüzgâr.Lamba söndü.Ömrümde görmediğim siyah bir karanlıkta kaldım”Artık sona gelinmiştir.Vedia ‘Anemi’ olmuştur.Hastanede tedavi görür.Hayat onlar için biraz biraz ışığını kesmişdir.Orhan Vedia’ya refakat ederken birden kalp çarpıntısı tutar, merdivenlerden  inmeye çalışırken karanlıkta birden ayağı kayar ve düşer, ölür.Artık Vedia gerçekten tek kalmışdır.Orhan ise hep çıkmaya çalıştığı nefes nefese kaldığı yokuşlardan sonra bir hastanede ayağının kayarak birden düşmesi okuyucuya verilmek istenen karanlık sonu yazar çok güzel anlatır.
                Orhan’ın roman da üç yerde kırılma noktası vardır:
                -Baba evinde ayrılışı ve materyalist oluşu,
                - Mektepten ayrılışı ve Süleyman ile tanışması;realist ve milliyetçi ruhunun buna bağlı ön plana çıkması,
                -İstanbul’dan miras için ayrılması aslında asıl benliğinden ve kimliğinden ayrılmasıdır.
Yazar en sonunda öz kimliğinden bu kadar yabancılaşan ve kopan Orhan’ı karanlık içinde ölüme mahkum eder.
                Romanda bi-nevî eskiye ait olan herkes tek tek ölüme terk edilmiştir.Orhan’ın annesi ve babası doğu zihniyetlidir ve hakikat ancak dinini benimseyen sorgulamadan kabul eden bir toplumda neşv ü neva bulacaktır.Fakat yenilik muhakkaktır bu sebepden mütevellid ailesi ölüme terk edilir.Zabit Bahri yalıya ait değildir ve bu yüzden yabancılaşmaya ayak uyduramadığı ve hep hayal olanın arkasından soyut olanın peşinden gittiği için bu karakterde ölüme lâyık görülmüştür.
                “Hastanenin ihtiyar kapıcısı, bahçenin büyük demir parmaklıklı kapısını örtüyordu.Yerdeki taşları ayaklarıyla dağıttı ve kapıyı kapadıktan sonra avuçlarını birbirine sürterek dinç adımlarla kulübesine yürüdü.”(syf 381) Yazar artık okuyucuya bir medeniyetin tamamen dağıldığını yok olduğunu sembolik bir şekilde anlatır.Eski medeniyet ayak altındaki taş gibidir azilmeye ve dağılmaya mahkumdur.Oysa yenileşmek batılılaşmak dinçleşmek demektir.Kapıcının dinç tavırları bu zindeliği bize anlatıyor.
                Aynı zaman da kitabın başların da (syf 87) Orhan’ın soğuk evinde yorgan ile mücadele edip bir türlü açık yerlerini örtememesi Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Sevr antlaşmasını psikolojisini çok iyi verir.Kabul etmek zorunda bırakılan şartlar karşısında çaresiz savunmaya geçmek isteyişimiz, bununla birlikte bir türlü ülkeyi müşkül durumdan kurtaramayışımızın dramını yansıtmıştır yazar.

                ZAMAN

                Romanda gerçek zaman üç buçuk yıldır.Mütareke döneminde ,Sevr anlaşmasının imzalanacağı dönemde olaylar geçer.Romanın ilk dört bölümünde ilk üç yıl hızlı bir şekilde geçilmiş,analtılmışdır.Orhan’ın mektep de göreve başlaması ,Tahsin’in Cemil’e taş atmasına kadar ki beş ay orta hızda anlatılmıştır.Orhan’ın mektepten ayrılması ve yalıda yemeğe davet edilmesine kadar ki kısım da zaman daha da hızlanır.Romanın son üç bölümünde ise ziyafetlerle birlikte gittikçe yavaşlayan ve en son bölümünde günü gününe yavaş akan bir zaman dilimi görürüz.Bahri’nin öldüğü geceden sonra yazar Vedia ve Orhan hakkında yalı halkının durumları hakkında okuyucuya detaylı bilgi vermeye başlar.Bahri’nin ölümünden Orhan’nın mirasını almak için Elazığ’a gitmesine kadar normal bir şekilde aktarılan zaman, Orhan’ın Elazığ dönüşüyle birlikte çok daha yavaşlar ve Vedia’nın defterinden takip etmeye başlarız zamanı.

                ANLATIM TEKNİKLERİ

Anlatıcı:
 Roman da ‘O’ anlatıcının sesi hakimdir.Karakterlerin psikolojilerini anlatırken olayların iç yüzünü öğrenirken Tanrısal bakış açısıyla bakarız olaylara.Zaman zaman ‘ben’anlatıcıda devreye girer.Vedia’nın günlüklerini okurken sadece Vedia’nın sesini duyarız.
Karakterler:
                Roman karakterleri nerdeyse çoğu yalınkat karakterdir.Romanın başından sonuna kadar çok farklı bir değişim görülmez.Fakat ana karakter olan Orhan yuvarlak karakterdir.Romanın başında tanıdığımız Orhan artık romanın sonunda çok farklıdır.Materyalist, maddeye önem veren Orhan gittikçe hislerinin ve duygularının esiri olur.Minnet duygusunu hissetmemek için ailesinden kaçan Orhan ilk tavizi Necati’nin yanına sığınarak verir.Ona minnet duygusu besler.Hayatı boyunca kimseyi sevmemişken Vedia’ya aşık olur.Hayatına duygular girmeye başlar.
                Rüştü ise  zevklerinin isteği doğrultusunda yaşarken romanın sonlarına doğru sevebilen sevdiğini kıskanmaya başlayan bir tip olarak çıkar.Orhan gibi çok ciddi bir değişim yaşamaz.
                Vedia romanda seçen kadın tipidir.Batılı bir hayat yaşamaya çalışır fakat bu tamamen dış görünüş de kalır.Piyano çalar, roman okur,fakat hiç mektebe gitmemişdir.Orhan  ve Rüştü seçilecek erkeklerdir.Orhan doğuyu temsil eder milliyet ruhunu savunmasıyla, Rüştü ise batıyı fakat ondaki batı tamamen görünüşde kalan batıcılıkdır.Fikir ve düşünce yapısına girmez.Orhan ise görünüşde ne kadar fakir görünse de fikirlerinde herkesden çok daha soyludur.Öncelikle sadece Orhan’ı seçen Vedia Orhan’ın zenginleşmesi ve kılık kıyafetine çeki düzen vermesinin ardından iki erkek arasında kararsız kalır.İkisinin de yüzüne güler.Çünkü arada doğu-batı çekimserliği gittikçe kaybolur.Orhan batıya her geçen gün biraz daha yakınlaşır.
                Leitmotiv:
                Bahri’nin kıyafetinin dik yakalarıyla her fırsatta oynaması; onun bulunduğu ortamdan , kendi düşüncelerinden rahatsız olduğunu gösterir.Sıkıntılar içinde olan birisidir.
                Vedia’nın Orhan’la ilk yalnız kalışlarında balkonda otururken dizlerini durmadan birbirine vurması ve ayaklarının hareketi içindeki istikrarsız duyguların en güzel göstergesidir.Kararsızlık hayatının her alanında kendini hissettirir.
                Orhan’ın derin derin nefes alması ve her sıkıldığı anda sigara yakması;içinden biri an önce kurtulmak istediği durumların davranışa dönüşmüş şeklidir.
                Mektup:
                Romanda Elazığ’dan gelen mektup ,mektup tekniğine örnektir.Bunun yanında Vedia’nın günlükleri de bu tekniğe örnek gösterilebilir.
                İç Diyalog:
                Orhan mektepte haksızlığa uğrayan Tahsin’i savunurken kendisiyle derin diyaloglara girer.Necati’nin ona evinde yer vermesinde de iç muhasebesi yapar.Minnet duygusunu sorgular.Bunu yanında flaşbek tekniğiyle de geçmişinde ailesiyle olan bağlarını öğreniriz.
                Vedia tuttuğu günlüklerde kendi kendisine konuşur.Vedia’nın fikirlerini ilk defa açık bir şekilde bu günlükerde öğreniriz.

                  


1 yorum: